30 Haziran 2008 Pazartesi

London(GB)




.kaktüsgiller.


Kaktüsgiller.Eskiden iki tane kaktüsüm vardı.Sonra nolduysa bilemiyorum çürüyüp gittiler.Şimdilerde gene almak istiyorum.Tombiklerinden,uzunlarından bu sefer daha bilinçli bakıcam onlara.Renkli renkli metal kovalardan alıp içlerine koyucam,bi kaç bitki daha alıp teyzeler gibi onları sularken konuşup yerleri hakkında sorular surucam.Aslında kendime zor bakarken bitkilerle nasıl uğraşıcam bende bilmiyorum.Camın önüne dışarıya koyuveririm,kışında pencerenin önüne yerleştirdim mi bence bu sefer bitki konusunda başarıya ulaşabilirim. Kaktüsgillerin bu kadar kalabalık olduğunuda bilmezdim. Bayağı bi çeşit barındırıyorlarmış.


1977 paris...


Uykuluk...


Gecenin bi körü.Daha fazla ne kadar otururum,dayanırım bilemiyorum.Şu sıra sabahın erken ışığını selamlamadan uyumuyorum.Sanırsam uyuyamıyorum.En güzel saatlerden birisi olan (sabah)5 geliverdi aklıma.Daha yeni yeni ışıldayan hava etrafın okadar sessiz ve sakin görünmesi,sanki öğlen şehir curcunası hiç olmıycakmış gibi bi hissiyat kaplatıveriyor içimi.Sonra işte tam o sırada camın kenarına gidip depp deriiin bi nefes almak icap eder.Kollarımı yana açarak pilimin yavaş yavaş bittiğini hissetmekte olurum.Malak malak bakınırım etrafa.Bişiyler görüceğimden değil ama kedilerin bile çöpleri nasıl karıştırdığını incelerim.Çünkü up uzun bi günü geride bırakırken olabildiğince fazla şey sığdırırım kafama.Ve kollarım yavas yavas kucaklaşma halini alır.Uykunun en güzel olan kısmına balıklama dalıp kafayı yastığa koyduğum anda gidiveririm.O erken saatlerde bazen kendimi ekstralardan gelen, sabahın ilk ışıklarına kadar boynunda o kocaman tüyüyle beraber şarkı söylemiş,sonunda kendini eve atmış insanlar gibi hissederim.Ve günü ilk gören benmişim gibi mutlu bi hisse kapılırım.Son olarak şunu derim ki uyumak güzeldir.Hele bide ziyadesiyle yorulup pili bitirdikten sonra...

29 Haziran 2008 Pazar

Amsterdam(NL)




.Yım Yımmm.


Immm.Yumurta...Bazen insanın karnı hiç doymıcakmış gibi acıkır.İşte öyle zamanlarda tüm kararlılıkla mutfağa yönelinilir.Belkide sizin bile bilmediğiniz aşçılık hünerleriniz,annenizin yemekleriyle boy ölçüşebilicek şeyler çıkıcaktır.Hevesle buz dolabının kapağına yapışılır ve o esnada yüze çarpan sadece boşluktaki serinliktir.Sizi bir paket margarin,(eğer kek yapmıycaksanız mutlaka vardır çünkü ne zaman kek veya tatlı yapmaya kalksanız süt ve margarin sıvışıp gider aramadığınız bir sürü şey dolaptadır ama onlar sizi bakkala çakkala sürüklerler)bozulmaya yüz tutmuş peynir,3-5zeytin karşılar.Ama kendilerine has o yuvarlaklarda oturmuş bekleyen yumurtalar mutlaka olurlar.Ve işte hayat kurtaran yemek işte yumurta en kolayı ve nedense insan böylesine basit yapılan şeyi sanki sadece kendisi bu kadar güzel yapıyormuş gibi hisseder.Kendimden yola çıkarsam yumurtayı çırparken bile sadece ben okadar köpüksü hale getiriyorum diye düşünürüm ve gaza gelir daha hızlı çırparım.Bence her insanın yumurta yapışı farklıdır.En kolay hayat kurtaran cinsi ise omlettir.İçine bulduğum baharatları katarım hatta yeşillik varsa onlarıda.İşte ozaman size özel hazırlanmış farklı bir öğün gibi gözükür.Ve fotoğraftaki gibi porselenler.Bilmem insanın gözünün doyması bunlarla sağlanıyor olsa gerek.Ardından gözler kola aramaya başlar.Dolabın köşesinde bi şişeye tıkılmış öylece bakan sudan başkası değildir ve muhtemelen o özel yumurtalık bölümünün altındaki kendi yerinde bekler oda.Madem okadar uğraşmışım kolamda yok ozaman en sevdiğim dolanmaçlı kırmızı pipetli bardağıma suyumu doldurur,o günlükte kendimi kurtarırım.
Bunlar yerine bakkala gidip ya da evet fast food olayına balıklama dalabilirim.Ama zaten içim çoktan çömelmiş olucaktır...Ve sloganımız: kendin pişir kendin ye!

28 Haziran 2008 Cumartesi

...




.Yuvarlak Baloncuklar.


Bu kadar sıklıkla yazıcağımı tahmin etmezdim.Ama sürekli aceleci davranmamdan dolayı buda hemencecik yazılsın, bitsin daha fazla yazıyım istiyorum.Tabii bu pekte fazla uzun sürmiğcektir.Bugün fazla yürümenin acısını daha yeni hissediyorum.Havaların ziyadesiyle ısınmasıda olaya çileği oturtmuş oldu.Yukarıdaki fotoğrafta görülen yuvarlaklar hani bi noktaya güneş ışığıyla beraber uzun süre baktığımızda gördüklerimizin ikizi gibiler.Sonra başka yerlere bakmaya başlayınca etrafta uçuşuverirler.Binlerce baloncuk uçuyor hissiyatına kapılırım,sonra deli gibi bi sağa bi sola bakınırım kaçışırlar bi tanesine odaklanmanıza izin vermezler.Sonra tam onlara alışırsınız farketmeden gidivermiş olurlar.Canım istiyorsa tekrar tekrar bakarım.Yüzlerce baloncukla beraber izlemeye başlarım etrafı.Bide eğer gözleri kısarak bakılırsa ışık tanecikleri yere doğru süzülüyor gibi olur.Böyle demişken farklı göz yanılmaları vardır.İşaret parmağımızı burun hizamızın azıcık yukarısına kaldırarak parmaklarımıza değilde arkdasına bakıp odaklanıldığında ortada küçük bi sosis varmış gibi gözükür.The scıence of sleep filminde bu olaya pekte güzel rastlanılır.Hatta filmde bi kaç bişey daha vardı sanırsam.Hafızam epeyli zayıflamaya başladı.Alzheimer beni kolları arasına almakta sanırsam.Son olarak the scıence of sleep filmi izlenmeli,izletilmeli...

Tombik sarı yuvarlaklar.

Evet.ilk cümleler,ilk başlangıçlar,ilk izlenimler...Kısacası ilkler hep farklı bir önem bulunduruverir.Ve bu ilk yazımda beim ilklerim nolucak nelerden bahsedicem en ufak bi fikrim yok.Sacmalamaca şeklinde gelişiceğini ise biliyorum.Koca bir tabak kayısı maceramdan sonra artık bişiyler yazmalıyım diye düşünmeye başladım.Aslında favori meyvem olmasada sıkıntının yedirici özelliği etkisine kapıldım.Bana bakan çekirdekleriyle biraz sonra dertleşicekmişim hissiyatına kapılıverdim.Az önce öğrendiklerime göre can sıkıntısını gidermesinin yanı sıra cildi güzelleştirip saçlara hatta kansere bile fayda sağlayan tombik sarı yuvarlaklarmış.Ve şöyleki aslında kendileri Çin kökenlilermiş.Değil kökeni,bazen yenilen şeylerin yetiştiği yer,yani yerden kastım ağaçtamı topraktamı toprağın üstündemi bazen tam bi kafa karışıklığına sebep olabiliyor.Sanırım bu konu benim kafamda epeyce sorun yaratmış.Genel olarak baktığımızda pekte anlamsız bir saçmalamaca olmadı gibi.Hee bide şeftaliyle olan münasebetim var.Neden insanlar üstündeki kabuğundan hoşlanmazlar,illede soyarlar.Neyse onuda sonra anlatırım belki...